10 Ocak 2013 Perşembe

MENEMEN'İN ÇAĞRIŞTIRDIKLARI

Yıl 1909... İstanbul'da asker ayaklandı. (Osmanlının son zamanlarında ayaklanmalar o kadar ayağa düşmüştü ki, her hükümdar değiştiğinde askere dağıtılan cülüş bahşişlerini almak için bile padişah indirmeye kadar varmıştı.)
Yazılı tarihe bakılırsa bunlar şeriat isteyen topluluklardı. (Aynı yazılı tarihe göre Osmanlı devleti bir şeriat devletiydi.)
Hareket ordusu İstanbul'a girdi ve ayaklanmayı bastırdı. Sultan Abdülhamid'in, Müslümanı Müslümana kırdırtmama kararı üzerine İstanbul'a hakim olduklarını belirtip geçeyim.
İçlerinde "Biz muhabbet fedaileriyiz, husumete vaktimiz yoktur" diyen Bediüzzaman Said Nursi'nin de olduğu yüzlerce insan divan-i harpte (askeri mahkeme) yargılandı. Onlarca masum darağaçlarında sallandırıldı. II. Sultan Abdülhamit tahttan indirildi. Yerine gelen İttihat ve Terakki 8-10 yıl gibi bir sürede koskoca devleti yedi bitirdi.

Yıl 1925; Şeyh Said isyan etti. Bakın sonraki iki yılda neler oldu? Yeni İstiklal Mahkemeleri kuruldu. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası Kapatıldı. Şapka Kanunu çıkarıldı. Tekke ve zaviyeler kapatıldı. İskilipli Atıf Hoca şapka devriminden önce yazdığı "Frenk Mukallitliği ve Şapka" adlı risalesinden dolayı idam edildi.

Yıl 1930 Menemen'de bilmem kimi adamlar, iki bekçiyi öldürdü. (Bugün bir şer şebekesinin karakollarımızı basıp binlerce masum Anadolu çocuğunu şehit ettiğini, onların reisi sayılan birinin hala cezaevinde tutuklu olduğunu hatırlatayım) İki insan öldürüldü, ama ardından olayla ilgisi olmayan onlarca din ve diyanet ehli insan asılarak tasfiye edildiler. Devlet din ve dindarların daha fazla tepesine bindi. Bitmedi. İki yıl sonra ezanın okunuşu değiştirildi.

Kalan uzun yıllar boyunca din ve dindarlar korku ve terörle susturuldular.Kur'an okuma ve okutmanın bile yasaklandığı yıllar yaşandı. Osmanlı alfabesi kaldırıldı ve koca bir ülke bir anda okuma yazma bilmeyen insanlar topluluğu haline geldi. Din ve diyanetsiz yeni devlet projesinin hayata geçirilmesi için zorlama, şiddet, entrika dahil bütün yollar kullanıldı. Bunlar yapılırken geçmiş karalandı, reddedildi, öcü gibi lanse edildi.  Ama o toplum modeli hiç bir zaman insanların gönlüne giremedi.Topluma sunacağı bütün her şeyi baskı ve zorla dayattı. Bakalım maya tutacak mıydı?

Son bir kaç asırda ruhunu büyük ölçüde kaybeden ve şekle bürünen din ve diyanet, mecazi anlamda bazı zalimlerin eliyle tasfiye ediliyordu. Ama ülkenin toprağı bereketliydi. İçten içe yenilenme ve derinleşmeler başlamıştı. İslamı 20. asra seslenecek şekilde yorumlayan eserler verilmeye başlandı. Bediüzzaman Said Nursi, Süleyman Hilmi Tunahan, Abdülhakim Arvasi, Nurettin Topçu, Necip Fazıl, ve ardından gelenler Fethullah Gülen ve daha niceleri... İslamı, bırakın Türkiye'ye, tüm Dünyaya ulaştıran sesler oldular.

Bu ülkenin çoğunluğu kuruluş ideolojisini hiç bir zaman benimsemedi. 1950'den sonra başlayan süreç bunu açık göstergesidir. Araya giren Bülent Ecevit'li bir iki sol parti deneyimi varsa da bunlar kurucu ideolojinin sol anlayışını aşabildikleri nispette topluma ulaşabilmişlerdir. Ama resmi ideoloji pes etmedi. Bu gelişmelerin önünü almak için darbe ve komplolara başvurmaya devam etti.

Az çok hayatı anlamaya başladığım yıllarda; 1980'lerin sonu ve 1990'ların başında... Ardı ardına gazeteci ve yazarlar öldürüldü. Hepsi de seküler hayat tarzını seçmiş insanlardı. Onları kimler öldürmüş olabilirdi?
Tabi ki, dindarlar(!) Her fail-i meçhul cinayetin ardından "Türkiye laiktir laik kalacak" sloganlarıyla irtica(!)ya karşı büyük yürüyüşler tertip edildi. Her yürüyüş CHP çizgisindeki resmi ideolojiyi daha insani, diğerlerini vahşi ve barbar gösterme adına ilginç olaylara sahne oldu. Ama bir sol parti; SHP bu aydın cinayetlerinin olduğu yıllarda koalisyon ortağıydı.

Ne zaman mütedeyyin insanlar ülke yönetiminde ve hayatında biraz sesini çıkaracak olsa birileri din ve dindarları karalayacak ve tasfiye edecek süreci bir şekilde başlatıyordu. Müslüm Gündüz, Ali Kalkancı ve Fatma Şahin'leri hatırlamayan var mı? Peki şu ellerinde bastonlarla sokak sokak dolaşan Aczmendiler neredeler? Ergenekon soruşturması esnasında öğrendik, tüm bunların kurmaca olduğunu...
Dar dairede  bahsettiğim şahıs ve olaylar, geniş dairede Usame Bin Ladin ve diğerleri, İslamın aydınlık çehresinin karartılması için bulunmaz (belki de kurulmuş) birer fırsattı.

Şu meşhur Danıştay cinayeti yok mu?  Saldırıdan hemen sonra orada görevli bir Danıştay üyesinin açıklamalarını hatırlayın: "Saldırgan "Allah'ın askeriyiz' diye ateş etti”  Ülke hakimiyetini devam ettirdikten sonra yalan yada kurgunun nesi yanlıştı!
İşte orada baltayı taşa vurdular. Enfal suresi 30 ayette yazıldığı gibi "Onlar tuzak kuradursunlar, Allah da tuzak kuruyordu. Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır." Ve o tuzak kuranların hepsinin tuzakları başına geçti.

İçine kapalı kurucu sol ideoloji bu ülkeye hiç bir zaman hiç bir şey vaat edemedi. Bu gidişle edemeyecek. Çünkü o her zaman oyun ve entrikalarla hayata tutundu. Zamanı geldi kendi aydınlarını kurban etti. Zaman oldu kendini dövdürttü, mazlum postunu giyindi. Ama ne bir ahlak projesi, ne bir iktisat projesi ne de bir sosyal projesi olabildi.